Anayasa Mahkemesi Kararı Işığında, Sağlık Hakkının Anayasal Durumu-2

Bu konuyla ilgili ilk yazımızda Sağlık Hizmetlerinde Yaş Gruplarına Göre Kısıtlama Yapılması ve Harcamanın Bedelinin Belli Oranda Ödenmemesi ve Prim Borcu Olan Kişilerin Sağlık Hizmetlerinden Yararlandırılmamasının Anayasa’ya uygun olduğunu belirtmiştik. Diğer üçüncü ve dördüncü maddeler ise şöyle;

3) Katılım Payı Ödemesi Anayasa’ya Uygundur ve Sağlık Giderleri Normalde Kişilerin Kendilerinin Karşılaması Gereken Giderlerdir

Anayasa Mahkemesine dava konusu edilen bir diğer husus da sağlık hizmetlerinden yararlanma durumunda katılım payı ödemesiyle ilgilidir. Yasanın 68’inci maddesinin ikinci fıkrası ile getirilen katılım payı düzenlemesiyle ilgili açılanda iptal davasına ilişkin verilen kararın gerekçesinde Anayasa Mahkemesi ilgin bir saptamada da bulunmuştur. Gerekçede; “Kuraldaki tutarın normalde kişilerin kendilerinin karşılaması gereken sağlık giderlerinin Devletçe karşılanması nedeniyle kendilerinden istenilen katkı payı olduğu ve bu yönüyle Anayasa’nın 73. maddesindeki vergi, resim ve harç benzeri mali yükümlülük niteliğinde olmadığı anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan, sağlık yardımları için sigortalıdan katkı payı alınabileceği uluslararası sözleşmelerde de öngörülmüştür. “Sosyal Güvenliğin Asgari Normlarına İlişkin” Uluslararası Çalışma Örgütünün 102 sayılı Sözleşmesi’nin 10. maddesinde, sağlık yardımından faydalananlar veya bunların aile reislerinin, hastalık halinde yapılacak sağlık yardımı masraflarına iştirak ettirilebileceği belirtilmekte, bunun ilgiliye ağır bir yük getirmeyecek şekilde tespit edilmesi öngörülmektedir.

Avrupa Konseyi çerçevesinde oluşturulan Avrupa Sosyal Güvenlik Sözleşmesi’ne göre de, korunan kimselerin doğrudan katkıda bulunmaları olanaklıdır. Türkiye, belirtilen iki sözleşmeye de katılarak onaylamıştır.”

Anayasa Mahkemesi gerekçesinde katılım payı uygulamasının uluslararası sözleşmelerde de kabul gördüğünü ve uygulamanın Anayasa’ya uygun olduğuna yer verdikten sonra, bugüne kadar kamu hizmeti olduğu ileri sürülen ve Devletçe karşılanması gerektiği belirtilen sağlık giderlerinin “Normalde kişilerin kendilerinin karşılaması gereken giderler” olduğuna hükmetmiştir. Bu gerekçe bugüne kadar bu alanda ileri sürülen söylemleri temelden tartışmalı hale getiren bir karardır.

4) Fark Uygulaması Anayasa’ya Uygundur
5510 sayılı Yasa’nın en çok tartışılan hükümlerinden bir diğeri de, fark uygulaması olmuştur. Kişilerin kendi tercihlerine bağlı olarak GSS kapsamında karşılanan hizmetlerinden farklı hizmet talebinde bulunan kişilerin söz konusu hizmetlerin bedelleri arasındaki farkın kendilerince ödenmesine yönelik 5510 sayılı Yasa’nın 73’üncü maddesi ile getirilen düzenleme de Anayasa Mahkemesinde dava konusu edilmiştir. Gerekçede; “73. maddenin iptali istenilen dördüncü fıkrasındaki kurala göre, sözleşmeli sağlık hizmeti sunucuları, Genel Sağlık Sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerden otelcilik hizmetleri ile öğretim üyesi tarafından sağlanan sağlık hizmetleri dışında, sözleşmeli olduğu sağlık hizmetleri için fark ödemesi alamaz. Bu farkın alınabilmesi için, kişilerin fark ödemeyi kabul ettiğinin yazılı olarak belgelenmesi zorunluluğu yanında bu farkın, Yasa’nın 72. maddesine göre belirlenen tutarın iki katını geçemeyeceği kurala bağlanarak, fark ödemesinde üst sınır getirilmiştir. Ayrıca otelcilik hizmeti ile öğretim üyesi tarafından sağlanan sağlık hizmetleri dışında veya belirlenen tavanın üzerinde fark alınması halinde, sözleşmeli sağlık hizmeti sunucularının sözleşmeleri bir yıl süreyle feshedilecektir.

Yasa’nın 72. maddesinde sağlık hizmetlerinin fiyatlarını Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu belirleyecektir. Dolayısıyla 73. maddedeki sağlık hizmetlerinin talep edebilecek fark ödemesi de bu Komisyon tarafından belirlenen fiyatın iki katından fazla olamayacaktır. Anayasa’nın 17. maddesine göre, herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Anayasa’nın 56. maddesinde de Devlete, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlama ve sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için Kanun’la Genel Sağlık Sigortası kurma ödev ve yetkisi verilmektedir. 5510 sayılı Yasa’yla Genel Sağlık Sigortası kapsamındaki kişilerin ödedikleri primler karşılığında, Kurumun belirlediği fiyat ve sözleşme koşullarına uymayı kabul eden sağlık hizmeti sunucuları ile Genel Sağlık Sigortası kapsamındaki kişilerden herhangi bir fark almaya izin vermeksizin hizmet satın alması esastır. Ancak, öğretim üyelerinin sağlık hizmetinden ve özel odalardan yararlanılmak istenilmesi halinde hastaların fark ücreti ödemeyi kabul etmesi kuralı getirilmiştir. Sözleşmeli sağlık hizmeti sunucularının isteyebileceği fark ücreti açısından getirilen üst sınır ile bu sınırlamaya uyulmaması halinde sözleşmenin feshedileceğine ilişkin yaptırım hükmü de dikkate alındığında getirilen düzenlemenin yaşam hakkını ortadan kaldırmadığı gibi, sağlık hizmetinden faydalanmayı engellemediği ve sosyal devlet ilkesinin gereklerine de aykırı olmadığı anlaşılmaktadır.” Gerekçede altı çizilmesi gereken temel husus, getirilen düzenlemelerin sınırları çerçevesinde öğretim üyesi ve otelcilik hizmetleri için getirilen fark uygulamasının yaşam hakkını ortadan kaldırmadığı, sağlık hizmetlerinden faydalanmayı engellemediği ve sosyal hukuk Devletine de aykırı olmadığı belirtilmiştir.

Anayasa’mızın 56’ncı maddesi ile Devlete verilen Genel Sağlık Sigortası kurma ödev ve yetkisinin yaşama geçirilmesi için çıkarılan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile ilgili açılan iptal davalarının sonuçları kadar gerekçeleri de tartışılmalıdır. Gerekçeler bugüne kadar alışılan gelen söylemlerden oldukça farklı kimi tespitleri içermektedir. Sağlık hizmetinin giderlerinin özünde bireyin sorumluluğunda olduğu hususu bu tespitlerin belki de en çarpıcı olanıdır. Aynı şekilde sistemin finansal açıdan sürdürülebilir olmasının sağlık hakkının kendisi kadar önemsenmesi ve gerekçelerde yer verilmesi bir o kadar önem taşımaktadır. Konunun sivil anayasa tartışmalarının yapıldığı bir dönemde, konuyla ilgili tüm taraflarca tartışılması gereken bir önem ve önceliği bulunmaktadır.

29.10.2007 tarihinde Medimagazin Sağlık Haber Portalında yayınlanmıştır. Ulaşmak için lütfen tıklayınız: https://www.medimagazin.com.tr/authors/huseyin-celik/tr-anayasa-mahkemesi-karari-Isiginda-saglik-hakkinin-anayasal-durumu-2-72-65-1334.html

Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

tarafından yazıldı

1965 yılında Afyon’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu (1987). 8., 9., 10. ve 11. Kalkınma Planlarının hazırlanmasında görev aldı. SSK Genel Müdürlüğünde Müfettiş, Acıbadem Sağlık Grubunda Satın Alma ve Lojistik, Pazarlama ve Kurumsal İletişim ile Hastane Direktörlükleri yaptı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Soysal Güvenlik Reform Projesi’nde danışmanlık yaptı. 2013-2017 yıllarında T.C. Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı yaptı. Halen kurucusu olduğu özel bir şirkette çalışmaktadır.

Yorum bırakın